Bir Cağaloğlu Pidecisi
Güvenç erken yaşta okumaya başladığı ilkokulun sonunda, Anadolu Lisesi Sınavına girip, iyi bir derece almıştı. Tekirdağ’dan Özgür Özdoğan ile Cağaloğlu’daki İstanbul Erkek Lisesi’ni kazanmıştı. Sene 1984, yani daha 10 yaşını doldurmamışken.
Fehim Özdoğan Dersleri
Tesadüf o ki, seneler sonra Özgür Abi’nin babası Fehim Amca bizi Anadolu Lisesi Sınavına hazırlayacaktı. Yanlış hatırlamıyorsam, o dönemki tercihlerde sadece sadece tek bir ildeki okulları yazabiliyordun. Tekirdağ’da Anadolu Lisesi tek tercihti zaten. Puanım Galatasaray’ı tutmasına rağmen, yazmayıp Tekirdağ’da kaldım. Annemler haklı olarak bir çocuklarının daha hasretini çekemezdi.
Fehim Amcaların evi Ertuğrul Mahallesi’ndeydi. Tekirdağ’ın Merdivenleri yazımda bahsettiğim o renkli merdivenlerden çıkıp yürüyerek ulaşıyorduk. 4 kişilik öğrenci grubuyduk biz. Altuğ, Burak, Hakan ve Ben.
Fehim Amca, şu ana kadar gördüğüm belki de en iyi grup çalıştırma koçuydu, tatlı-sertti. Hepimizi çok iyi tanırdı, hangi konuda iyiyiz, hangi konuda eksiğiz bilirdi.
Burak mesela, derslerde çok katkılı olmamasına rağmen, sınavlarda harika sonuçlar alıyordu. Yani adamın antremanı zayıf ama maçı çok iyiydi.
4ümüz de cin gibiydik. Aynı anda öğreniyorduk. Soruları çok hızlı sorar, çok hızlı cevap vermezsen kızardı. Hakan’ın başının üstünden mavi board marker kalemini fırlatışını ve duvarda izi çıkmasını unutamam. Hüsniye Teyze bunun hesabını sordu mu bilmiyorum ama bu grubun hepsi Anadolu Lisesi’ni iyi puanla kazandı.
Dönelim Cağaloğlu’na.
Güvenç parlak bir öğrenciydi. O dönemki eğitim de çok değerli olduğundan, İstanbul’da okutmayı kabul etmişlerdi babamlar. Yatılı okuyacaktı Güvenç. Eylül doğumlu olduğundan, kendinden neredeyse 2 yaş büyükler ile beraber… İstanbul-Tekirdağ şu an yol olarak çok yakın ama o senelerde Tem falan yok, tek şerit git gel. Her Cuma Gecesi Güvenç’in gelişini camda bekler, Pazar günü ise merkezdeki İstanbul Seyahat yazanesinden gidişini izlerdik. Yani bizim kardeş ilişkimiz haftasonları ve yaz tatilinden ibaretti. Ben Üniversite’yi kazanıp İstanbul’da Güvenç’in yanına gidene kadar da böyle gitti.
Babam kayıda giderken, beni de almıştı yanına. Belki de ilk defa İstanbul’a gelmiştim. Okul Cağaloğlu’ndaydı. Old Town denilen, turistlerin özellikle ziyaret ettiği ve konakladığı tarihi bölge içindeydi. Sultanahmet’teki renkli evleri görünce çok şaşırmıştım.
Bu fotoğraflar o güne ait. Kaydırabilirsiniz.
İEL Binası – Düyum-u Umumiye
İstanbul Erkek Lisesi, tarihi bir binadaydı. Yerleşkenin bulunduğu konumu eşsizdir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dış borçlarını denetlemek amacıyla 2. Abdülhamid döneminde kurulan Düyun-u Umumiye’nin merkez binası olarak 1897’de Fransız kökenli Levanten mimar Alexandre Vallaury tarafından yapılmıştır. Lozan Antlaşması ile, Osmanlı İmparatorluğu’nu yarı sömürge seviyesine indiren bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi sona erdirildi. Sadece borçların alacaklılara paylaştırılması görevini sürdürmeye devam etti. 1933’ten bu yana Türkiye’nin en gözde okullarından biri olarak hizmet veriyor.
Bu okulun öğrencilerinin milli mücadeleye desteği, Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında şehitler vermesi dolayısıyla Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, bu tarihi binayı 1933’te, İstanbul Erkek Lisesi’ne tahsis etmiştir.
Binada halen okul müzesi olarak kullanılan hazine odası ve Berlin El Yapımı Kapısı büyük ilgi görmektedir.
Alman Disiplini
Eğitim aşırı disiplinliydi, Alman öğretmenler sebebiyle. Benim Almanca bilgimin temeli Güvenç’ten gelir.
Kurtuluş savaşına 100lerce küçük öğrenci katılmıştı. Bu lisenin Kurtuluş Savaşı’na öğrenci vermesi ‘Sarı Siyah’ filminde oldukça işlenir. Lisenin marşı da özeldir buna paralel. Bilmeyenler için marşın içinde ‘Kar, Fırtına, Bora’ üçlemesi bu okul için çok anlamlıdır.
İstanbul’da yabancı dilde eğitim veren çok fazla değerli kurum var. Bu okullardan mezun olan çok fazla Siyasetçi, Gazeteci, Müzisyen, Düşünür var. Bence, İstanbul Erkek Lisesi, diğerlerinden biraz daha öndedir. Alman Lisesi özel okul olmasına karşın, binası İEL’in yanında ufak bir bina gibidir. Galatasaray Lisesi mesela, sosyal yönden daha kuvvetli bireyler yetiştirir. Aynı İEL gibi sınavla girilir Galatasaray’a. Özel okul değildir.
Stefan Yazlığımıza Geldi
Güvenç’lerin öğrenci değişimi programında İbrahim Güzelocak hocamın desteği ile bizim yazlığa Stefan gelmişti. Yaşta oldukça büyüktü. Güvenç onunla mektuplaşıyordu. Evet mektuplaşma vardı o dönem. Bizim okuda da vardı. Yurtdışından contact’lar verilir, biz de onlara yazardık. Cevap gelince heyecanlanırdık.
Stefan bana sürekli ‘Nein! Nein!’ derdi. Çünkü oyunlarının arasına dalar, futbol oynarlarken topa vurup, saçma sapan yerlere gönderirdim.
Cağaloğlu Pidesi
Dönem dönem gittik Güvenç’in okuluna. Bu ziyaretlerimde unutamadığım çoğu anılarımın ortak noktası ise bir pideci ziyaretidir. Cağaloğlu Pidecisi. Upuzun metal tabaklarda servis edilen, yanında yağlı kağıt içinde tereyağ olup kenarlarına sürdüğün, ince uzun pideler. O dönemde yediğimiz pidenin tadını ne Görele, ne Bafra, ne de Lider Pide’de bulabildim. Bu pidelerin de hepsi ayrı efsane ama bir Cağaloğlu Pidesi değil benim için.
Çocukluğumun da bir hatırası olduğu için, ister istemez bunu beynimde olduğundan daha güzel olarak hatırladığımın farkındaydım ama lezzet duygusunu da yakalayamıyordum bu bir gerçek. Üniversite’de Beyazıt kampüsünde derslerimizin olduğu Perşembe günleri, Eminönü’nden yürüyerek Kapalı Çarşı içinden geçip Beyazıt’a ulaşırdık. O pideciyi çok aradım ama bulamadım oralarda.
Benliğim Hatıramdaki Güzel Tadı Değiştirmek İstemiyordu
Seneler geçti. Ta ki geçen aylarda Güvenç Hasanpaşa’da bir yer keşfettiğini, tıpkı Cağaloğlu Pidesi gibi olduğunu söyledi. Hadi canım sen de!. İnanmadım tabi. Ona çok benzer olsa da aynısı olamazdı. Olsa da zaten, o lezzetin eşsiz kalmasını isteyen zihnim, bunu reddedicekti.
Buluştuk ve bu pideciye gittik. Servis neredeyse aynıydı. Aklımda sadece Cağaloğlu pidesinin çok uzun olduğu kalmıştı. Öyle ki bir taneyi bitiremezdim. Bir sürü dilim vardı, bitmezdi. Uzundu o, 1.5 metre vardı. Öyle olmalıydı. Tıpkı 10yüzbinmilyon baloncuk gibi.
Neyse bu Hasanpaşa’daki pidenin tadını, görsel benzerliğinden sonra, daha çok merak ediyordum tabi. Bir dilimi bir aldım. Büyülendim. Çok yakındı!. İlk defa bu kadar yaklaşan bir lezzet tatmıştım. Hemen garsonu çağırdık, pidenin hikayesini öğrendik. Gürcistan’dan gelme olduğunu öğrendik. Nasıl boşnaklar Yıldırım Mahallesi ve KocamMustafaPaşa’ya yerleştiği gibi, Gürcülerin de Cağaoğlu bölgesinde olması gayet mümkündü. Gürcistan Pidesiydi Cağaoğlu’ndaki. Mümkün!
Haçapuri Pidesi
Bozdoğan Pidesi Yanında Madran Gazozu!
Bir diğer efsane pide Bozdoğan Pidesidir. Ama onu ayrı yazacağım. O belki dünyada tektir. Tahinli, Kaymaklı.. Bi de beraberinde Madran Gazozu ile.
Bu ziyaretimle benim için pide sıralaması bu şekilde değişti.
1) Bozdoğan
2) Haçapuri (Cağaloğlu)
3) Lider
4) Bafra
5) Görele
6) Elmadağ
Yolunuz düşerse Hasanpaşa’ya, bu Gürcü Pidesinin lezzetini mutlaka tadın.
0 Comments