Kıvanç Kaplan Bir Yarı Deli'nin Günlüğü

Patilerle Asetonlu Kapak Söndürmek

Patilerle Asetonlu Kapak Söndürmek

Barış ve Burak Koşbay kardeşler. Bizim teee 90’lı yılların sonundan beri dostlarımız. Barış benim gibi basçıdır. Güzel de basçıdır. Karakteri de sakin ve uyumludur. Burak ise biraz daha sinirli, uzun hikayeleri dinlemeyi sevmeyen gıcık biridir.
Gıcık çünkü, heyecanlı heyecanlı dükkana girip, bu taze hikayemi anlatırken bana ‘anlatma ya’ dedi. Ben de yazdım bunu şimdi oh. Şimdi gidin Burak’a sorun ‘Neden dinlemek istemedin Koko’yu?’ diye. Hıh!.

Barış ise 25 senedir tüm sahip olduğum gitarlarda parmağı ve emeği olan kişidir. Elektronik, devre, sap bu konularda çok dikkatli ve hassastır. Her seferinde ufak tefek işler de olsa bana hep yardımcı olmuştur. Hatta her seferinde “olm sen de yaparsın bunları ne olacak ki?” mütevaziliğini de yapmıştır. Velvet için de önemli figürdür. 2003’te Bodrum’a gittiğimizde, tel vs ihtiyaçlarımızda bizi destekledi sağolsun. Hatta bir keresinde tatil köyünün içinde prova yaparken sahne üzerine Hartke amfim gelmişti. Özünde bu bir kargocu başarısı da olsa, bizim için prova yaptığımız ana denk gelmesi, “Abi Barış 2 günde ayağımıza getirtti bunu, helal lan” dedirtmiştir. Barış, Velvet’in parçası da olmuştur. Benim askere gittiğimde de, yurtdışında kaldığımda da bası sahnede devralmıştır.

Bir gün yine Barış’ların dükkandayız. Motosiklet grubundan da arkadaşım olan bir başka değerli basçı dostumuz Erkan, gitarlarından birini satılması için Barış’lara bırakmış. 2000’li yılların başında üretilmiş Rosewood tuşeli Squier PJ. Güvenç kayıtlarda kullanırız diye anlaşmış Erkan’la. Benim de dükkana her girişimde böyle bi gitarı duvara koyarlar zaten. Bu ne lan diye kıllanırım. Zaaf işte.

PJ dediğimiz tabir, Jazz manyetik ve Precision manyetik kombinasyonu. Benim gibi jazz basın eşik sesini arayan, Precision manyetiğin de doygunluğundan vazgeçemeyen biri için iyi bir birleşim. Hatta görüp arttırıyorum, bence bas gitardaki en iyi manyetik kombinasyonu!.

Squier’in tonu ve çalımı beni şaşırttı. Sapının rahatlığı muazzam. Hani bazı gitarlarda sapı eline aldığında bir sıcaklık hissedersin ya, ondan. Kesin o dükkandaki amfinin de etkisi var tabi, büyülüyor insanı. (Lan?)

3 işe götürdüm PJ’yi. Elektroniğinde bi gariplik var. Cızırdıyor falan. Bazen yüklenince distorse oluyor, Pickguard’da hafif de kabarıklığı var. Kısaca elden geçmesi lazım.

Bizim gibi uzun soluklu gruplarda kulağını yasladığın enstrümanın değişmesi, farklılaşması rahatsızlık veriyor. Alışık olduğun sound, aşık olduğun sound olur. O yüzden başka birisi sahneye çıktığında veya başka marka enstrümanla çalındığında, tuşe benzer de olsa olsa kulak için zorlayıcı olabiliyor. Gitar hastalığının tedavisini de bilmiyorum. Bendeki tüm bu gitarların, hepsinin farklı olduğuna yemin edebilirim ama ispatlayamam 🙂

Velvet’in soundu da köşeli, net. Tabiri caizse kaya gibi. Özellikle yedekli çalınan sahnelerde bunu yakalayamazsınız. Bunun formülünü soran arkadaşlara tek cevabım beraber çok sahne yapın. Grup olmanın getirdiği en büyük artı budur. Püf noktası, beraber büyümek, soundu büyütmek ve kendi egolarınızı traşlayıp, çevrenizi dinleyip ortak çıkan sounda odaklanmaktır. Ön plana çıkmaya çalışmayın, tartışmayı öğrenin, eleştirmeyi eleştirilmeyi kabullenin. Unutmayın seyirciler grubun uyumunu ve soundu için orada. Virtüöz olmak zorunda değilsiniz ama inanın ki ortak çıkan sound sizi oraya taşır. Grup arkadaşlarınıza yaslanın ve siz de onlara omuz verin.

Velvet’teki gruptaki her bir enstrüman, beraber olduğunda ders niteliğinde çalar. Albüm kayıdı tadındadır. Güvenç, Erhan, Emre o kadar çok beraber farklı tarzlarda sahne yaptık ki. Neyden sonra neyin geleceği bellidir.

Bir gün Taksim’de bi mekanda program bittikten sonra, çalınan şarkıyı ‘Oha hangi versiyon bu be’ diyip shazamlamaya (yeni fiilimiz) kalkmış, ‘harika çalmışlar’ demiştik. Meğerse sahnemizi kaydetmişler, o kayıdı da içeri vermişler. Biz olduğumuzu anlayamadık, ta ki sesçi arkadaşımız, müziğin bize ait olduğunu söyleyene kadar.

Dönelim bas gitara. Benim senelerce çaldığım 6 telli Yamaha JP1’den, Precision/Jazz basslara geçişim nispeten kolay oldu. Ters durumu o kadar kolay olmaz artık. İlaç değişimi gibi bişey bu. Çünkü precisionla bütünleştim. Yani parmaklarım tüm parçaları otomatik çalıyor, ben onun üzerine şarkı söylüyorum. Bir nevi otomatik piyano gibi. Nasıl yapıyorsun diye soranlara cevabım ise ‘Bilmiyorum’. Kendi kendine oluyor.

Barış’ların dükkanda Erkan’ın bıraktığı basa bakalım.
Gövde siyah, manyetikler de siyah olunca görselliğini değiştireyim dedim. Görür görmez hayalini kurmuştum o görselin. Motosiklet aksesuarları için çoğumuzu gümrük uzmanı yapan Aliexpress’e bakmam için hazır bahane tabi bunlar. Manyetik kapağı, düğme ve pickguard siparişi verdim. Kapaklar özellikle Dimarzio serisi gibi krem bir renge sahip. Pickguard ise siyah jazz bassların kahverengi şekillisinden.

Paketler geldi. Ben de, ‘basit olmalı söküp takacam sonuçta’ dedim. Barış ‘kendin yaparsın’ demişti ya bana. Önce manyetikleri söktüm. Kapaklarını çıkardım. P kapaklarını taktım cuk diye oturdu. Kolaymış lan.

Tabi bizim Güvenç’te de olan çözemediğimiz bir terlememiz var bu durumlarda. Çok ilginç. Elimize tornavida aldığımız andan itibaren şapur şupur yüzümüz alnımız terler. Öyle böyle değil. Yani tamirat vs yaparız ama aşırı terleriz.

P kapaklarından sonra J kapağına geldi sıra. J manyetikler Jazz bassta iki ayrı ebatta. Aynı gibi gözükse de, biri daha kısa. Benim ihtiyacım sadece neck tarafı. İkisine de giriyor manyetik ama mıknatıslar sadece birinde oturuyor uzun olanda. Problem de burda başlıyor. Biri gövdeye girmiyor, diğerinde mıknatıslar oturmuyor. Vida yerlerini de daha geniş yapmışlar. Yanlardan da sıkıntı var. Olmuyor yani. Deli etti.

Herhalde çinli bunları 3dde bastı ama kısa ile uzunun deliklerini şaşırdı. Çözüm düşünürken aklıma boyamak geliyor. Öyle ya, üstündeki orijinali siyah ve sıkıntısız.

Araştırıyorum biraz. Dudullu’da bi hırdavatçıya gidip sprey boyalara bakıyorum. Aynı renk yok ama yakını var. Görevliye soruyorum derdimi anlatıyorum. Diyor ki, buna uygun ‘plastik sprey ve astarını alman lazım ama zaten ufak parça bu. İlerde inci boya var, onlara ver parçayı birebir aynı rengini karıştırıp sana verirler.’ Peki diyip, gidiyorum inci boyaya. Adam:
“abi yaparız da, bizim makinede hazırlık, temizlik vsden 1kg yapabiliyoruz en az. Sen bence bu ufak parça (herkes de ufak diyor), Kadosan’da oto boyacılar var, iste bi kutu versinler hemen sana.”

Taktım kafaya. Bilen bilir, saat kavramım biter, çözene kadar duramam, mesafe dinlemem. Orda oraya sekerken de daha takıyor insan. Kadosan’da buldum o boyacıyı. Adamlar genius. Daha önce de hatırlıyorum Göztepe’de vardı, aynı format. Adama rengi veriyordun. Karıştırıp buluyordu.

Her neyse çocuk rengi hazırladı. Sprey şişesine koydu, yanında plastik astar da verdiler. Bir de keçe. Bana tarifi de anlattılar.
Önce plastiği keçeyle matlaşıncaya kadar zımparala, sonra astar sprey püskürt. 1 kat daha at gerekirse. Sonra ilk kat boyayı at, 2.kat için bekle. İşlem bittikten sonra 24 saat beklersen iyi olur. Basit di mi? Bence de. Gerekirse dedikleri kısımlar benim için hep zorunludur sadece. Mükemmel olmalı ya.

Hemen eve gittim, kullanmadığımız balkonun köşesine hazırladım ortamı. Aynı tarif edildiği gibi yapıp bitirdim işlemi. İçime pek sinmedi ama bekleyince olur herhalde dedim.

Ertesi gün baktım plastiğin üstüne renk gelmiş ama yanlarda saçmalamışım, akmalar olmuş, bir de bol keseden ve yakından spreylediğim için kalınlık yapmış ve yapış yapış olmuş. 3-4 gün beklese anca kurur bu. Terazi burcu saçmalaması olarak da kapağın içine de uygulamıştım. Salaklık işte. Manyetiklerin gireceği delikler yarı uykulu surat gibi bir açık biri yarı açık, koyuyorum içine deliklere kadar çıkamıyor, içerde katman var. Olmuyor yani.
‘Bari içini temizleyip tekrar takayım’ dedim. Baktım internetten aseton ve pamukla yapın diyor. Hep nefret etmişimdir aseton kokusundan. Kadınlar valla çok sabırlı.

Masaüstüne peçete yapıp, üzerine koydum kapağı ters çevirdim. Önce kulak çubuğu sonra pamukla silmeye başladım. Nazik nazik damlayla olacak iş değil. Sıkıldım. Asetonu içine döküp pamukla bastırdım. Bu sırada deliklerden sızabileceğini tabii ki hesaplamamıştım. Aseton bi de boyayı inceltince o yapış yapış durum daha da artıp, alttaki peçeteye, içine koyduğum pamuğa falan sarılmış. Anaokulundaki el işindeki gibi tüylü bişey oldu. Tüylerden kurtarınca da üzerindeki yapışık kalanlarla, koza içinde kelebek oldu elimde. Temizlenmiyor da. Ellerim de benzer pamuklu, bir de peçeteden örtüye de akmış sarı renk. Panik anı işte bu. Burada bırakmalı.

Hani kazaklarda böyle küçük iplikler atar ya, çakmakla hemen onları yakarız. Aklıma o geldi. Tabi bunda benzer olan şey sadece pamuk ipliği. E Asetonu unuttun!. Altı da plastik olm!. Çakmağı üzerine yakmamla bir alev aldı, güzel bir mavi şölenle plastiğin yüzünü de eritmeyi başardım. Söndürmeye çalışmak da ayrı maymunluk. Kedinin hayali bi şeyle patileriyle oynadığı gibi kapakla oynuyorum. Sonuç, eldeki tek sağlam kapak da sizlere ömür.

Geldiğim noktada, Aliexpress’ten aldığım yuvaya oturmayan yanlış delikli kapaklar ve çöpe atmam gereken, atamadığım erimiş plastik kaldı. Şu yanlış kapakları biraz törpüleyim de oturtayım. Vida yerlerini maket bıçağı, küçük bıçakla bastırarak yarım günde temizledim. Kısanın delikleri zaten uymadığı için uzun olanla daha çok uğraştım. Onu da kullanabilmek için de altından az kesmek lazım. Bu kapaklar tozdan vs koruyor olmalı. Barışa sordum manyetik kapağının bi kısmı açık olsa zararı var mı diye ‘bişey olmaz’ dedi. Bi şekilde kanırta kanırta yaptım oldu.

Sıra geldi pickguarda. Normal pickguardalar 13 vidalı, bu 14!. Vida artacak yani 🙂
Pickguardının alt tarafında da potlar ve devre var. Çıkarttım pickguardı. E 2 tane kablo boşta, hoşgeldin aramıza.

Barışa dedim bunlar süs diye mi boşta, bana hemen şema attı. Hatim ettim. Sadece giriş jakından saçma bi şekilde her pota ayrı kablo gidiyor. Siyah dediğim ground, diğeri de manyetiğin volume’e gidiyor. Aldım elime lehim ve metali. Bin bir maymunlukla siyahı lehimledim. Çok zor iş ya, bi noktaya hem kabloyu hem lehimi hem cihazı tut. Beyaz kablo zaten delirtti beni. Bi şekilde başardım. Derken kırmızı kablo attı. Hay benim yapacağım işe. Amfiye bağlayıp test ediyorum. Kablo yerleri tamam ama temazsızlığı var. Burada bana ayrılan sürenin sonuna geldiğimi anladım. Beni olay çoktan aştığı için Barış’a dedim ‘yarın geliyorum.’

Sağolsun yine uğraştı etti, pickguard oturmadı onu testereledi. Ben o testereyi alsaydım elime, 4 parça olurdu. Lehimleri yaptı. Bu sefer de tonu açarken ses manyetiklerden birinde gidiyor. Garip bişeyler oldu. Barış demişti zaten can çekişiyor bunun kabloları diye.

Yeni potları sipariş verdik ve Almanya’dan Gökhan getirdi sağolsun. Barış, gitarı ameliyat ederken P manyetiğinin bozuk olduğu teşhisini de koyduk. Değişmesi lazım. Neyseki Hohner’in eski P manyetiği kutuda duruyor. Ayarları yaptı Barış ve hastayı mükemmel hale geldi. Şimdi de bundan vazgeçemiyorum. Nerdeyse tüm gitarlarımı sahneye konuk ettiğim dostum Özkan’ın testinden de başarıyla geçti.

Neyse bu süreçle biraz öğrenmiş oldum, biraz da dostum Barış’ın kıymetini daha iyi anladım. Tecrübe zaman ve para harcamadan kazanılmıyor. Hepsinin bedeli var.

Süreçte de en çok kedi patileriyle yanan kapağı tutmaya çalışmam aklıma geldikçe gülüyorum. Başlık da ona ait.

Güzel olmuş ama tasarımım di mi?


Sol Majör! (G)

Sol Majör! (G) Akustik gitarın bana en çok güçlü geldiği,kendini en iyi anlattığı harika akor.Gitarın G! noktası işte. Ne zaman akustik gitarı elime alsam sol…

Read More

Tekirdağ Merdivenleri

En Güzel Merdivenlerin Olduğu Şehir: Tekirdağ Tekirdağ sahile çok fazla noktadan merdiven iner. Ama hepsinin tasarımı, yapısı ayrıdır. Tarihidir çoğu. Bakımlıdır. Renklidir. 1. Namık Kemal…

Read More

Akvaryum Dramı

Akvaryum Dramı 2003 Bodrum’dayız. Velvet ile ilk defa İstanbul’u terk edip, başka bir yerde müzik yapmaya gelmişiz, haftanın 6 gecesi çalacağız 6 ay boyunca. Biraz…

Read More
About the author

Kıvanç Kaplan:

0 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

13 − nine =