Kıvanç Kaplan Bir Yarı Deli'nin Günlüğü
8 Haziran 2023 / 0 Comments / Araştırma

İki Çizginin Sırrı!!


Üstteki fotoğrafa dikkatle baktığınızda, turunculu sporcuların üzerindeki forma kenarları 3 çizgili iken, 14 numaralı oyuncununki ikili. Acaba bu yanlışlıkla veya hata sebebi mi olmuş?
Arkasında ilginç bir hikaye var, 1900li yıllara uzanan, iki kardeş kavgasından, bir efsaneye geçen. Hadi başlayalım.

Kim Bu 14 Numara?
Bu sporcu Hollanda’nın efsane futbolcusu ve teknik direktörü Johan Cruyff’tan başkası değil.

2.Dünya savaşının hemen ardından dünyaya gelen ve akciğer kanserinden 2016 Yılında (68yaş) aramızdan ayrılan Cruyff (Hendrik Johannes Cruijff), spor, futbol, sporcu hakları gibi konularda öncü olmuş, ileri görüşlü, özgürlükçü, dürüst ve savaşçı kişiliği ile iz bırakmıştır.

Hangisi dünyanın en iyi futbolcusuydu? sorusunda her zaman Pele ve Maradona birincilik için yarışırken, üçüncüsün cevabı bellidir. Avrupanın yıldızı: Johan Cruyff.

Babasının futbol sevgisi ve evlerinin Ajax’ın antreman stadına 5 dakikalık mesafesi Cruyff’u derinden etkiler. Mahalle arasında top oynarken yeteneğini Ajax menajeri keşfeder ve takım antremanlarına katılmaya başlar.
Bundan 2 sene sonra babasını kaybedince, geçimlerini sağlayabilmek için annesi temizlik işlerine gitmeye başlar. Parasal konulardaki hassasiyeti bu yıllardan kalmaktadır. Onun için para aşığı, paragöz demişlerdir. Kendisi bu konuda verdiği demeçte ise, ‘daha fazla hakkediyor ve kazanabilecekken neden kendimden faydalandırayım?’ Demiştir. Onun çocuk yaşında babasız kalması ve genlerindeki Hollandalı ticari zekası, prensiplere bağlı kalıp, parasal ilişkileri çok iyi yönetebilmesini sağlamıştı.

Hollanda Milli Takımı, onun gelişine kadar sadece 1934 ve 1938’de dünya kupasına katılmıştır. Cruyff ile birlikte 1974 dönüm noktası olur ve finale kadar çıkarlar. Finalde Almanya kazanır ama dünya müthiş bir sporcu ve liderle tanışmış olur. Milli takımda 33 gol atarak rekor kırar. 1978 Dünya Kupasına az bir zaman kala, Barselona’daki evinde, başına silah dayanarak ailesiyle birlikte bağlanıp rehin alınır. Bu olaydan sonra milli takımı bırakır.

Futbolcu ve teknik direktör olarak sayısız kupa kazanır. Bir sürü de ödül alır. Futbol literatürüne geçmiş ‘Cruyff Dönüşü’nin mucididir. Pas kullanarak penaltı atışının da yaratıcısıdır.
TD’lüğünde Barselona’nın efsane tiktik oyununu kurgular. Messi ve Iniesta gibilerinin yetiştiği akademisini kurar.

Peki neden iki çizgi?
1890’lı yıllarının sonuna gidiyoruz.
Christoph & Paulina Dassler çiftinin 4 çocuğu olur. Fritz (1892), Marie (1894), Rudolf (1898) ve Adolf (1900). Bavyera dediğimiz Almanya’nın doğusunda Münih yakınlarında 4000 Nüfuslu bir kasabada (Herzogenaurach) yaşarlar. Anne Paulina’nın bir çamaşırhanesi vardır. Baba Christoph ise bir ayakkabı atölyesinde çalışmaktadır. Kasabanın geneli zaten ayakkabı üretiminde çalışmaktadır. 100e yakın atölye olduğu yazılmakta.
Adolf (Adi) 1918de 1.Dünya savaşında orduya katılır ve 1 sene sonra döner. Okulu bitirmiştir, babası onu fırıncıya stajyer sokar. Ama sevmez işi. Spora meraklıdır. Bir de tasarımlara. Hangi spora baktığında, tek tip ayakkabı olması dikkatini çeker. Bunu değiştirmek için tasarımlara başlar. Annesinin mutfağında tamiratlara ve eklemelere başlar. Okuldan arkadaşı demircide çalıştığından ayakkabılara çivi eklemeye başlarlar. İlk hafif kramponun doğuşudur bu.
Babası da diğer kasaba çalışanları gibi ayakkabı işinde olduğundan çok da uzak değildir sektöre.
1924te Dassler Kardeşler Ayakkabı firmasını kurarlar. (Gebrüder Dassler – Kısaltması Geda). 1 odada 3 çalışanla başlarlar. O dönemlerde olimpiyatlar çok meşhur ve çok önemli. 1928te çoğu sporcuya destek verirler ve özel tasarladıkları bir ayakkabı, kadın atlet Lina Radke’ye altın madalya kazandırır.
1930’larda Hitler yükselişe geçmeye başlamıştır. 1933’teki bu milliyetçi rüzgardan iki kardeş de Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi üye olurlar. Adi daha çok tasarım ve isim yapmak konusunda heveslidir. 1936’daki Berlin Olimpiyatlarında kampa gizlice girer ve ayakkabılarını kaybetmiş olan siyahi amerikalı atlet Jesse Qwens’e ayakkabı yapar. Jesse Owens 4 altın madalya kazanır. Şirketin ünü artmaktadır. Ama kardeşler arasında bu bir gerilim başlamıştır.

Zira saf ırktan yana olan Nazi Partisi üyesi olup da, siyahi atlete destek vermiş olmak Rudi (Rudolf)’a ters gelmiştir. Söylendiği kadarıyla da Rudi her zaman daha nazicidir.
1940’lı yıllara gelindiğinde Avrupada Nazi gerilimi artmıştır. Şehirde 1943’te bombalamalar başlar. Bu bombalamalar sırasında Adi ve eşi, Rudolf’ların saklandığı sığınağa girerler. Adi bu sırada ‘yine geldi pislikler’ der, Rudi bu lafı üzerine alır ve küskünlük başlar.
Adi de Rudolf’un kendi eşine yanaştığını düşünmektedir. Eltiler de konuşmuyordur falan. Gerginlik iyice kopma noktasına gelir.
Bombalamalar sonrası, Almanya 1944’te savaş ilanı yayınlanır. Tüm üretimler ordu ihtiyaçlarına kaydırılır. Hatta bu bombalamala sırasında Alman hükümeti Adolf için faydalı kişi diyip, üretime devam etmesini söylerken, abisi Rudolf’u askere alır. Tank parçası üretir fabrikaları. Bazı kanıtlar Adi’nin ordu parçası üretiminin bir köşesinde halen ayakkabı yapmaya devam ettiğini göstermektedir.
1945’te savaş bitiminde Hitler yenilir ve Amerika Nazilere yardım eden tüm tesisleri yıkmaya başlar.
Sıra kardeşlerin fabrikasına gelindiğinde, zamanında Amerikalı siyahi atlete ayakkabı üretildiğini öğrenmeleri üzerine vazgeçilir.
Ekonomi çökmüş olsa da, Adi Amerikalı subaylarla anlaşır, onlar da ayakkabı karşılığı Adi’ye üretebilmesi için savaş artıklarındaki malzemeleri verirler.
Bu sırada Rudolf askerden dönüşte Amerikalı askerler tarafından yakalanır ve SS subayı olması şüphesiyle tutuklanır. Kardeşler arasındaki ikinci gerginlik de bu olur, zira Rudi kendisini Adi’nin ihbar ettiğini düşünür, o sırada Adi de Amerika pazarına beyzbol ve tenis ayakkabıları ürettiğinden, Rudi’nin bu düşüncesi desteklenir ve araları iyice kopar. Ne olduğu gerçekte tam olarak bilinmiyor ama esasta olan Adi’nin fabrikayı yıkılmaktan kurtarması, Rudi’nin ise askerde kalıp, SS subayı şüphelisi olarak hapis yatmasıdır.
Sonunda 1948’de bu gerginlik kardeşlerin ayrılmasıyla sonuçlanır.

Adi – tasarım, Rudi – pazarlamada iyidir.
Rudi köyün içinden geçen nehirin diğer tarafında, yine aileye ait olan bir atölyede, ekibin kendisiyle gelen kısmıyla üretime başlar. Firmasının ismini Ruda olarak koyar. (Rudolf Dassler). Sonra bu isim kendisine Puma’yı çağrıştırdığından ‘Puma’ olarak tescil ettirir.
Adi ise bundan bir sene sonra Addas ismiyle firmasını kurmak ister ama aynı dönemin meşhur çocuk markası AddaAdda ismine benzerliğinden reddediler, o da başvuru formunda d halleri arasına i koyup, ismi ‘Adidas’ olarak tescil edip firmasını kurar. Adolf tasarımlarında çizgileri çok kullandığından 3 çizgili tasarımın patentini Finlandiya’lı üretici Karhu’dan 2 şişe viski ve 1.600 mark karşılığı satın alır.

Adidas ve Puma…

İki firma da dünyanın her yerinde sporcuların tercihi olur. Örneğin Pele – Puma, Beckenbauer – Adidas yüzü olur. Halen aynı şehirde merkezleri olan bu iki aile firmasının torunları bile aile söylentileri dışında gerçekte neler yaşandığını ve neden birleşilmediğini bilmiyor.
Ezeli rekabet halen bir dostluğa dönüşmemiş, bu iki marka aralarında bir maç dahi yapmamıştır. İki kardeşin ayrılığından ölene kadar konuşmadıkları ve nehrin iki karşı kıyısında konuşlandıkları, Herzogenaurach şehrini bile ikiye böldüğü söylenir.
İki firmanın arasındaki bu rekabetten dolayı, yıldız oyuncular ile sponsorluk anlaşması yapabilmesi çok önemliydi. Puma bu konuda 70’li yıllarda özellikle çok öndeydi, Pele, Maradona gibi devler ile anlaşmıştı.

Bu sefer radarda Avrupa’nın süper yıldızı Johan Cruyff vardı. Puma’nın headhunterları onu çoktan keşfetmişlerdi. Ajax’tayken anlaşmaları yaptılar.
Cruyff her zaman anlaşma güncellemelerini kendi lehine yaptırmayı başarmıştır. Hatta Dünya Kupasından önce Adidas (Diğer amacı fiyatı yukarı çekip ezeli rakibine zarar vermek) kendisine çok daha iyi şartlarda kontrat önermiş, Cruyff bunu kullanıp Puma’yla daha iyi bir anlaşma yapmıştır. Adidas da prensiplerine bağlı inatçı Cruyff’u kandırmanın neredeyse imkansız olduğunu biliyordu.

70’lerde futbol çok iyi pazarlama sektörüdür. Reklam panoları bile özenle konmuştur. Gol atan oyuncunun seyirciye gitmeden önce hangi panodan atlayıp, hangi pano arkasında sevinmesi bile planlanır, ona göre ödeme yapılır. Özellikle Dünya Kupası organizasyonu, global bazda yapılabilecek en önemli pazardı. Forma markaları, reklamlar her zaman öncelikli olmuştur. Reklam sektöründe dijital çağa geçtikten sonra, farklı eklemeler de yapıldı. Geçen rastladığım gönderide, aynı maç farklı ülke tvlerinde gösterilirken, kenardaki kayar dijital reklamlar, ülkelere göre farklılık gösterdiğini gördüm.

Adidas futbolcuların yanında, takımların formaları için yoğun pazarlama çalışmaları yapıyordu. Hollanda Milli Takımı da bunlardan biridir.
1974 Dünya Kupası Finalinde Hollanda, Almanya’nın rakibi olmuştu. İki takımın da forma sponsoru Adidas’tı. Final maçı öncesi anlaşması yapılmıştı. Ama ortada bir kriz çıktı.
Cruyff’a anlaşma yapıldığını ve formayı giymesi gerektiği söylendi. Cruyff ise Puma ile anlaşması olduğunu söyleyip Adidas formasını giymeyi reddetti. Kendisine milli takımın anlaşma yapıldığını, giyerse bütünlük oluşturacağı ve zarar görmeyeceği söylenir. Cruyff bundan çıkarı olmadığını söyler ve, ‘Forma milli takıma ait olsa da, kafa benim’ der.

Bir dizi başarısız ikna çabaları sonunda Adidas, patentli 3 çizgili formasını, sırf tek bir futbolcu için logosuz ve 2 çizgili olarak üretti. Yıllar sonra Adidas bu formayı satmaya çalıştı ama Cruyff, iki çizgili formanın kendine ait olduğunu söyleyerek sadece Cruyff Classic sitesinde satışını devam ettirdi.
Bunun gibi diğer yazılarım kivanckaplan.com’da.


Godiva’nın Kasedi!

Godiva’nın Kasedi! Kaset denilince akla hep başka başka şey geliyor. Baştan söyleyeyim o anı canlı izleyen bir kişi kör oldu. Ama dinleyenlerin aklında hep kaldı.…

Read More

Tekirdağ’lı Pişantör

İlkokul çağımda tanıştığım, bir klavye öyküsü ile karşınızdayım. 1988-1993 Yılları arasında geçen bu dönemde, sizlere o zamanları ve o yılların Tekirdağ’ını anlatmaya çalışacağım. Tekirdağ’lı Pişantör…

Read More

Kral Yolu

KRAL YOLU Babamlar biz küçükken aldıkları arsaya ufak bir ev yapmışlardı. Yazlık olarak kullanacaktık. Temelinin atıldığı zamanı hatırlarım. Bin bir zahmetle gidilen ve işin akşamlara…

Read More
About the author

Kıvanç Kaplan:

0 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

4 × two =