Kıvanç Kaplan Bir Yarı Deli'nin Günlüğü

Eğitim Sistemi ve Öğretmenlik Üzerine


Öncelikle, uzun yıllar öğretmenlik yapan anne ve babam ile İlkokul’da yetişmemizde çok büyük pay sahibi olan Engin Türe hocamın, ortaokul ve lisedeki diğer tüm öğretmenlerimin ellerinden öperek başlıyorum yazıma. Öğretmen, ne kadar güzel bir kelime değil mi?

Engin Türe Öğretmenim ve Ben

Engin Hocam ile Okuma Bayramı Sonrası


‘Namık Kemal İlkokulum’ Yazım İçin Tıklayın

Cumhuriyet Dönemi Eğitimi

Eğitim sistemi o kadar karmaşıklaştı ki içinden çıkamıyoruz. Şimdilerde bakınca Avrupa’daki sistemin çocukluğumuzda Türkiye’de olduğunu görüyoruz. Hatta daha da ileri gidiyorum, biraz araştırınca Cumhuriyet’in ilk 20 senesinde uygulanan ve sonrasında korunan sistem Avrupa’nın da ilerisinde. Devam edilebilseymiş, Türkiye Dünya’da ilk 10da yer alırmış kesin.

Başöğretmenimiz Atatürk

Baş Öğretmen


Atatürk’ün ne kadar şık giyindiğini biliyorsunuz. O dönemin mankeni kendisi. Kurduğu bu güzel ülkenin yansıması kendisi. Çok zor bir iş yapmış. İnkilaplar başlı başına çok büyük başarıdır. Şapkadan tutun, harflere kadar. Nüfus az, okuma yazma çok düşük. Deli gibi borcumuz var. İthalat yasağı var. İnanılmaz dönemler.

Ve bu muhteşem adam, şimdikiler gibi, PR ajansları ile çalışmıyor. Kendi başına. Kendi yerine tweetler atan, ya da her söyleyeceği önceden yazılı çizili metinleri okuyanlar gibi değil. Okuduğunda da görüyorsun ki, söylediği yazdığı bu kadar özlü sözü, tüm ajansalar birleşse bu derece etkili olamaz. İçinden geçenleri de kendi söylediği için, kendisini bize yansıtıyor.

Öğretmenlik o yüzden Atatürk’ün en önem verdiği meslek grubu. Bu linkten Atatürk’ün Öğretmenler için söylediği önemli sözleri bulabilirsiniz.

EK: Atatürk’ün Öğretmenler İle İlgili 25 Sözü

Eğitimde ne yapmış başöğretmenimiz:

Cumhuriyet dönemi eğitiminin temel özellikleri şunlardır:
1. Dönemin siyasal, ekonomik, hukukî, kültürel değişmeleri gerçekleştirildiğinde
toplumun %10’u bile okur yazar olmadığı için, bunların kitlelere benimsetilmesi ve
kökleşmelerinde eğitimin oynayabileceği rol her zamankinden fazla anlaşılmış ve
eğitime bu nedenle önem verilmiştir.
2. Atatürk, bizzat kendisi “Başöğretmen” unvanı ile, eline tebeşiri alarak, kara
tahta başında halka ders vermiş, kitlelerin eğitim düzeyinin yükselmesi için büyük
çaba harcamıştır. Bu hareketiyle, O, öğretmen ve eğitimcilere çok değerli bir manevi destek sağlamıştır.
3. Eğitimde genel olarak sayısal bakımdan önemli gelişmeler sağlanmıştır.
4. 1924’te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat (öğretim birliği) kanunu ile tüm okullar Eğitim
Bakanlığına bağlanmış ve medreseler kaldırılmıştır.
5. Eğitim layikleştirilmiştir.
6. Eğitim demokratikleşmiştir.
7. Özellikle tarih ve dil konularında millî bir amaca yönelme başlamıştır. Ancak,
zaman zaman bu alanlarda aşırılıklara da gidilmiştir.
8. Lâtin harfleri kabul edilmiştir.
9. Kadın eğitimine önem verilmiştir, bu alanda büyük gelişme sağlanmış ve erkek – kız karışık (karma) eğitim kesinlikle gerçekleşmiştir.

Bizim zamanımızı hatırlayın. Özel okul, servis, eğitim ayrıcalığı vs yok. Adresine en yakın okula kaydoluyorsun. Şu anda da öyle ama, takla atmalar falan yok o dönem. Yok işte adres farklı gösterme gibi. Hiç birimiz Torpil falan bunları bilmezdik.

Kendi olanaklarınla gidiyorsun, yakınsa yürüyerek, uzaksa otobüs vs. ve en önemlisi zengini ile en fakiri aynı sınıfta aynı eşit eğitimi alıyor. Paraya dayalı sistem yok. Avrupa halen bu sistemdeyken, biz dış şartlar ile mecburen özel sisteme yönlendirdik çocuklarımızı.

Eğitim Kapitalizme Boyun Eğdi


Eğitim kapitalizme boyun eğdi ve ticarete döndü. İdealist öğretmenler ise, artan zorlayıcı yaşam koşullarında hayatta kalabilmek için, özellikle büyük şehirlerde gelir gider dengesini gözetmek zorunda kaldı.

Atama Bekleyen Öğretmenler


Öğretmenler bu seneye kadar atanamama en büyük problem ve çok fazla mezun olduğundan mecburen de özel okullarda görev aldılar. Çok fazla (Yaklaşık 60bin) öğretmen var, atanmayı bekleyen… Özellikle büyük şehirlerde atanamama büyük problemdi. Bu problem çözüldü diyemiyorum ama ek sınıflar, kaynaklar açtılar bu sene. İstanbul’da hele atanma imkansızdı. Özel okullar da uzun yıllar süren bu atanamamayı ve mezun sayısını göz önüne alarak, öğretmen maaşlarını düşürdükçe düşürdü. Ticari kurumlar en nihayetinde. Şimdi öğretmen arkadaşlarımı gördüğümde, bir şekilde bu yüzden devlete geçmeyi hedefliyorlar. Trend Devlette tekrardan. Kaygılar da arttı tabii ki, uzun yıllar aynı görevi yapabilecek olmanın verdiği güven duygusu da bu yola itiyor.

Büyük Şehirdeki Öğretmen Profili

Öğretmenlik hakikaten özveri. Büyük şehirlerde devlet okulunda çalışma şansı bulan bir öğretmen, şehir içinde bir okulda görev yapacakken, aldığı maaşın kirasını karşılamadığını görünce, mecburen şehrin dışına taşındı, günde saatlerce trafik çekerek, burnundan soluyarak okula gelmeye çalıştı. Motivasyonu yerlere indi. Eve dönüş saatini düşündü, akşam yiyeceği yemeği hazırlayamadığını farketti, stres her tarafına bulaştı.

Öğretmen Mutsuz İse Öğrenci De Mutsuzdur!

Sosyal ortamlarını değerlendiremez oldu. Mutsuz oldu. Sonra bir anda evinin yakınındaki özel okuldan daha iyi bir teklif gelince, oraya geçti.

Finlandiya, Çin ve Amerikalı eğitim uzmanları, Türkiye’de eğitim sistemi ile ilgili araştırma yaptıktan sonra “Biz çocuklarımızı bu öğretmenlere asla ve asla emanet edemeyiz. Çünkü mutsuz bir öğretmen, benim çocuğuma hiç bir şey veremediği gibi, siz farkında olmadan çocuğumun psikolojisini ve yaratıcılığını öldürürür” demişlerdi..

Öğretmen mutsuz ise öğrenci de mutsuzdur

Çınar’a bakıyorum mesela şu an 3.sınıfta. Her sene başka bir sınıf öğretmeni oldu. Çünkü bu şehir ticari bir şehir. Kurumlar da öyle. Öğretmene, ertesi sene başka bir yerle anlaştı veya devlete geçti diye kızamıyorsunuz, haklı o da.

DW: Türkiye’de eğitim: Özel ile devlet arasında kalan veliler

Mecburen Özel Okulda Öğretmenlik

İdealist öğretmenler, atanamayınca, mecburen çok sevdiği bu mesleği özel okullarda yapmaya başladı. Sözleşmeli öğretmenlik gerçekten büyük bir kaygı. “Bu sene tamam, ya seneye ne olacak?” sorusunu aklınızdan çıkaramıyorsunuz..

Tabi artık nüfus fazla ve artıyor. Eskiden olan savaşlar, salgınlar yok, dünya nüfusunun dengesi korunamıyor, artarak büyüyor. Büyüklerin yaptığı artık, şeker, kanser gibi hastalıkları yayıp, seni ilaca mahkum bırakmak. Kısacası süründürerek, yaşatmaya çalışmak!

Bu yüzden yaptığınız işte sizinle aynı durumda olan binlerce kişi var. Aldığınız maaşın bi tık altına çalışacak yüzlercesi var. Firmalar de bunu kullanıyor size karşı haliyle.

Büyük Şehirde İş Var, Kazanç Düşük


Öğretmenlik mesleğindeki bu sıkıntı, her sektörde var o yüzden. Şehirde çalış, şehirdışında yaşa. Sosyal hayatı düşür. Oysa sosyalleşme bir ihtiyaç. Bu ihtiyaç artık sadece haftasonlarına kaydı. Onda da ne kadar az insan varsa oraya gitmeye çalışıyoruz. İstanbul o kadar hapsetmiş ki, çıkamıyoruz da trafikten. Çünkü herkes aynı şeyi istiyor, huzur!!…

Büyük şehirler iş konusunda Job Safe diyebileceğimiz yerler. İş var ama maaşlar düşük. Yükseğini isterseniz, çok özel olmanız gerekiyor. Verim almak için insanların sabrı yok. İşinizde tehdit çok var. Aday çok çünkü. Nitelik önemli mi tabii ki, bilgiye her zaman ihtiyaç var, şunu da unutmamak lazım, internet döneminde işler eskiye oranla çok daha hızlı hallediliyor. ‘benim için çok acil’ sözünü defalarca duyuyorsunuz değil mi? İşin yapılış şeklinden çok zamanlaması bizim için daha önemli artık…

Devlet Okulu Da Mı Paralı?

Okula dönersek, şehir içindeki bazı Devlet okulları bu sıkıntıyı farkedip, kayıt adı altında döner sermaye diye bağış toplayarak kaydettirmeye başladı. Adrese dayalı sistem hikaye oldu, yanlış ikemetgahlardan sonra okul bunları ayarlar oldu. İyi devlet okulu dediğiniz yerlerin önünde servisler bekliyor, görmüşsünüzdür..

Devlet okuluna çocuğunuzu kaydettirmek için neredeyse özel okul kadar parayı yatırıp, bunu yapabilmek için de torpil bulup sıraya girmeniz gerekiyor. Ek dersi, kursu, kayıt parası derken eğitim kendi yarattığımız Paralı eğitim sisteminde şu an. Devlete sorsan Parasız.. Ne acı değil mi?

Onedio: Devlet Okullarında ‘Sınıf’ Ayrımı: Velilerden 10 Bin Lira Ücret İstendiği İddia Edildi

Özveri İsteyen Meslek: Öğretmenlik

Atatürk, zamanında o yüzden öğretmenleri ayırmış, ekonomik olarak üstün kılmış. Avrupa’da da halen bu şekildedir, öğretmenlerin maaş grubu diğer mesleklerden yukardadır. Özveri gerektiren, öğretmenin kutsal olduğu bu meslekten verim almak için konstrasyon, özveri, istek gelmeli. Bizim nesil o yüzden daha şanslı, çünkü bu değerdeki öğretmenlerimiz ile büyüdük. Onlar ülke, devlet için şark görevi dahil, senelerce bu mesleği icra etti, büyük bir sabırla. Halen mutlulukla anarız onların isimlerini. Yine de zorlu şartlarda öğretmenlik yapan tüm cefakar öğretmenleri saygıyla anıyorum.

Dünyanın her yerinde öğretmenler, toplumun en fedakar ve saygıdeğer insanlarıdır. M.Kemal ATATÜRK

Mektupla Gelen Bildirimler

Babamlardan biliyorum. Öğretmenlik yapmak için, sınavlar, mektuplar, seçilmelerden geçiliyor, öğretmen okullarına gidiliyor. Kayırma, torpil yok. Ülkenin en ücra köşesindeki bir aday da buna hak kazanıyor.

Mektupla bildirimler yapılıyor. Bu arada yeri gelmişken, Almanya’da halen tüm yazışmaların mektupla yapıldığını biliyor musunuz? Aynen, size resmi mektup gelene kadar beklersiniz. İtiraz edeceksiniz, yine postayla gönderirsiniz. Sonra onun cevabını da mektupla beklersiniz. Aylar sürer bu süreç. Faturayı 1 gün geciktirdiniz diye, internetiniz kesilir. Açılması için mektuplaşmaya gidersiniz. Şaka değil hakkaten.

Üniversite Seçim Dönemi: Popüler Meslekler Öne


Annemlerin dönemine dönecek olursak, meslek seçme ve o konuda uzmanlaşmanın çok doğru uygulandığını görüyoruz. Bizlerin zamanında ise, normal olarak popüler meslek grubu ne ise, o yöne yönlendirildik. Gelecek kaygısı, hayat kurma isteği. Aileler için son derece normal bu. Ama bizlerin fikri genelde olmadı. Bakın sorulmadı demiyorum. Fikrimiz de yoktu. Yani ne olmak istediğimizi de bilemiyorduk. Liseden sonraki üniversite seçimi bizim için yanlıştı bana kalırsa. Önceden nasıl yapılmış, liseden yönlendirilmiş.

Herkesin kendine göre bir zevki vardır. Kimi bahçe ile meşgul olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. – M. Kemal Atatürk

Eğitim=Meslek..


Bize neler dendi, bi hatırlayın.
“Mühendislik iyidir, her yerde endüstri var. İnşaat sektörü uçacak, çok iş var. Geleceğin sektörü Enerji, aç kalmazsın. Doktor ol dünyayı kazan…”
Yani bizler meslek grubunun getirileri ile ilgilendirildik. Yeteneklerimiz veya ilgi alanlarımızla değil. Şu görüş herkeste hakimdi, “Alacağın eğitimle istediğin mesleğe sahip olabilirsin.” Oysa kan görünce bayılan, temizliğe önem vermeyen birisi Doktor, diğer tarafta insan kurtama, hayat bilinnci içinde olan özverili bir doktor olabilecek kişi makine mühendisi oldu.

Evet ilgi alanlarımıza göre ayrılmıştık. Yani neydi, analitik kabiliyeti olan öğrenciler ‘Fen-Mat’, Sosyal zekası olan ‘Türkçe-mat’ gibi bölümlerde eğitime devam etmişti. Sosyal iletişimim ve edebiyatım iyi olmasına rağmen, aileden gelen analitik yatkınlık ile, ben de Fen-Mattaydım.

Trend Meslek: Mühendislik

Bizim trend mesleğimiz Mühendislikti. Üniversitede ittire ittire, ezberleyerek mühendis diplomasını aldım. Aldıktan sonra ne oldu, diplomam var diye şehirde çalışacaksan Satışa aldılar. Öyle de yapıştı sonra üzerime. Oysa benim kavramımdaki mühendis, bir işin üretiminde yer alan, hesaplamalrı yapan, planlayan kişiydi. Yani hayatın nereye gideceği belliyken, başka yol da seçemedik.. Düşününce keşke anne baba mesleğine paralel, öğretmenlik seçseymişim. Keşkelere yer yok. Hayat düşündüğümüzden hızlı akıyor ve geçti bile. Yine de pişman değilim, bu olasılıklar sayesinde yapmak istediğim Müzik işini yapabiliyorum. Müzik sayesinde eşim Tuğçe’yle de tanıştım, ve 8 yaşında oğlumuz var.

Üniversite Sınavı Dart Gibiydi


Dart tahtası gibiydi zaten sınav. Önceden tercih yapıyorduk. Birinci sırada Bilgisyar Mühendisliği bile yazdık. Atış serbest nasıl olsa. Ama öyle bir iğrenç sistemdi ki, o senelerde çalınan soruları, yenilen hakları, manipüle edilen sonuçlar, okul puanları vs bunların hepsini geçtim. Sınav sisteminde, 1 fazla matematik sorusu yapsan, üst tercihteki mimarlığa, 1 az türkçe yapsan alt tercihteki Kimya Mühendisliğine giriyordun. Gençlik çağındaki bir çocuğun ise, önceliği İstanbul’a gidip, özgürlüğünü kazanmak oluyor. Ne iğrenç bir sistemmiş bu be!

Kursa Git, Meslek Sahibi Ol !?


Geçen gün, 2 kurs firması ile görüştüm. Görüştükten sonra, ünüversite okumanın da çok gerekli olmadığını gördüm. Bilişim Sektörünen bahsediyorum. 6-7 ay süren bir süre sonunda, yeterli sınvalar girip ‘Yazılım Uzmanı’ sertifikasını alıyrsunuz. Devlet destekli de olduğundan, firmalar da bu kurs firmasından sertifikalı ‘Yazılım Uzmanı’ adaylarını görüşmeye alıyor. %86 oranında işe yerleştirme yaptıklarını söylüyorlar bir sınıftaki öğrencilerden. Üstelik hangi bölümde okursa okusun, üniversiteden yeni mezun olan birine, devlet destekli burs da verilebiliyor.

Üniversite Mezunu Artık Bir Kriter Değil Mi?


Yani diyeceğim o ki, üniversite dışında, kurslar, sertifikalar ile, kendine yaptığın yatırımla diyelim, iş garantisi daha mümkün bence. Zaten şöyle bir ilanlara bakın, üniversite mezunu bile şartlardan kalkacak neredeyse artık. İşin ehli olmakla, okuduğu bölümün örtüşmesi pek de aranmıyor sanki artık. Ne dersiniz İK’cılar?

Semih Saygıner’i Saygıyla Anıyorum


Semih Saygıner’in (Evet, Bilardo Sporcusu olan) TedX konuşması ile bitiriyorum yazımı. Bu konuşmaya mutlaka bir kulak verin. Harika bir anlatımdır bu. Güzel bir hayat ve tecrübe hikayesidir.

Önceden uyarayım, internet kota sıkıntısı olabilecekler için Video 31dk. Hız ve çözünürlüğe göre 30mb ile 130mb arasında tutar.


Tekirdağ Merdivenleri

En Güzel Merdivenlerin Olduğu Şehir: Tekirdağ Tekirdağ sahile çok fazla noktadan merdiven iner. Ama hepsinin tasarımı, yapısı ayrıdır. Tarihidir çoğu. Bakımlıdır. Renklidir. 1. Namık Kemal…

Read More

Hangi Sedathh?

Hangi Sedathh? 90ların sonları. Kumbağ’dayız. Yazlığımız buraya çok yakın. Öğretmenler kampı o zaman halka açık. Kumsalı uzun, geniş, temiz ve güzel. İstanbul’lular da paso buraya…

Read More

Pistanthropbia Nedir?

“Pistanthrophobia – İnsanlara Güvenme Korkusu” Biz dönelim efsane! baterist olduğum lise yıllarına. Metal çalacağız. Grubun ismi ‘Misanthrope’. İnsanlardan nefret eden, ürken ve sevmeyen anlamına geliyor.…

Read More
About the author

Kıvanç Kaplan:

0 Comments

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 × five =